29 Ocak 2007

iş ilanı verilir!

bir yakınım rica etti; bizim şirkette özürlü eleman alımı var, sen de çevrene bi duyursan da, tanıdık varsa birilerinin işine yarasa.. "tabiii" diye atladım en sevgi kelebeği, iyilik meleği bakışlarımla..

yazıştığım bi mail grubuna ve direk birkaç arkadaşıma mail attım:

"Ankarada çalışmak üzere özürlü eleman alımı yapılacaktaır.
Şartları şunlardır...
Özellikleri bunlardır..
Aşağıdaki telefonlardan bilgi alabilirsiniz.
... bla bla bla..."

birkaç kişi aradı, ben de sevindim işe yarıyor diye..
neyse, ilanı verdiğimin ertesi günü sabah, paniklemiş ve kızmış bir ses beni çalıştığım kurumun personel müdürlüğünden aradı.
"Kurumumuz adına eleman alım ilanı vermişsiniz, başvuru yapmaya geldiler, müdürümüz sizi çağırıyor!" (YUH!)

personel müdürlüğü altüst olmuş, adamın teki takmış koluna oğlunu, eline de almış benim ilanın çıktısını, iş başvurusu yaptırmıyolar diye ortalığı birbirine katmış! (SONUM GELDİ!)

personel dairesinde "kim yapar, nasıl yapar, manyak mıdır" bakışlarıyla, adeta bir kahraman gibi (!) karşılandım. olayın meraklılarını aşıp durumu açıklamam baya zor oldu tabi. imalı bakışlar, öğretici sözler, memuriyet ahlakına dair konuşmalardan sonra da "yeni memur tabi, tecrübesiz işte" bakışlarıyla boynum eğri bir şekilde uğurlandım daireden.. (ÇOK EZİĞİM ALLAHIM)

meğer benim attığım maili çalıştığım yerin ilanı sanan bir arkadaşım, ilanın başına da kurumumun ismini adresini yazıp vermiş adamcağızın eline. adam da telefon edip sormayı boşverip, daha etkili olur diye sabahın köründe düşmüş yollara oğluyla.. bina girişinde de güvenlik görevlileri "biz de şimdi duyduk, ilk başvuran sizsiniz" demişler, adamcağız da sevinmiş falan..

Allahım, kara komedi! birilerine umut oliim derken kendi işimden oluyodum az kalsın.. adamın çocuğunun da "yok mu yani böyle bir iş" diye mahsun bana bakışı da cabası.. çok beceriksizim yaaaa.. :(

24 Ocak 2007

utanmaz oluyo bunlar...

yan odadaki bayan 3 yaşındaki kızını getirmiş bugün işyerine. (bak bak bak, devlet dairesi işte..) dairedeki herkes ufaklığı tanıyo, ufaklık da odaların arasında tek başına tur atıyo falan.. ortam sıcak yani..

sabah ufaklığın annesini daire başkanı çağırmış.. kadın kızını odadakilere emanet edip gitmiş başkanın yanına, içerde bir sürü adam falan.. konuşurlarken birden ufaklık badi badi içeri girmiş bütün o adamların yanında "anne kakam geldi" diye.. :)

ufaklığın daha önceki ziyaretlerinden birinde de, bizim daire başkanı almış bunu, hoplatmış, havalara atmış falan, baya bi eğlendirmiş.. işi bitince bizimki başkana "şimdi de annemi hoplatsana" demez mi.. :)

diyeceğim şudur; devrin veletleri çok utanmaz oluyo.. uzak durun! :)

15 Ocak 2007

gidebilir miyim?..

önceki yazımın son cümlesine değinen [:)] arkadaştan [:)] sonra bi düşüncedir aldı beni.. gitsem, kaçsam diyorum da acaba yapabilir miyim diye..

önce - şekerim de benle gelse giderim noolcak ki..
sonra birden - yaaaa kardeş de gelsiiiiinnn ama..
ve dolayısıyla - annişle babiş olmazsa yapayalnız naparım! (önceki 2 kişiye rağmen "yapayalnızlık" duygusu da nerden çıktı?)
ve vazgeçilmezim - ananemsiz hayatta olmaz!
birden dostluk - x de, y de gelsin. z olmazsa kimle gülücem? w olmazsa kimle ağlıcam?
ya ailem - şeker dayım, komik yengem, telaşlı teyzem, kuzularım kuzenlerim???

sonuç: çok gitmek isterim, hem de çok.. ama gidemem! :(

11 Ocak 2007

"yer sofrası"nı çaldılar!!

şekerimin 91 model honda-integrası bir süredir benim olmuştu. ne güzeldi.. eve 5 dakika uzaklığındaki hariciyeye bile biricik integrama atlayip gidiyodum. yeni işyerime de..

koltuklari yere çok yakin, sanki asfaltin azcık üstünde gidiyosun gibi.. hariciyedeki kankiler bu yüzden "yer sofrası" diye dalga geçiyolardi integramla ama öle bööle diil, bi motoru vardı, 3. viteste 45 derecelik yokuşu tık demeden çıkıyodu..

geçen pazar evden çıktık ve bi baktık ki önceki gece parkettiğimiz integramızın yerinde yeller esiyor!! kalemini kaybetmek, cep telefonunu çaldırmak, cüzdanını kaybetmek gibi bişey diil, çok acaip bi duygu! koca, bilmem kaç ton araba yok ortada. bir panik, bir korku! önceki gün arabayı oraya parketmiş kişinin de ben olması nedeniye, bir suçluluk ve hesapçılık durumu.. bu arabanın bedeli kaç maaşla ödenir, nasıl altından kalkılır diye..

ertesi gün altındağda terkedilmiş şekilde bulundu araba.. teybi çalınmış, allahın emri. ve özellikle çarpılmış, hasar verilmiş, içindeki parçalar kırılmış, dağıtılmış şekilde. benzin ve akü boş.. birkaç saatlik uğraş, bi sürü masrafla güvenli bi yerlere götürebildik.

çalınan arabaların benzini bitince ateşe verildiğini, uçurumdan yuvarlandığını duyunca halimize şükrettik. amaaaaaan, ne sinir bozucu şeyler.. gitgide daha güvensiz oldu hayat.. gitmeli mi ki buralardan?..