10 Haziran 2011

Yağmur

Ankara'da bir akşam üzeri.. Saat 17:50. İşyerinden çıkmama kimin nöbetçi olduğuna bağlı olarak 10 dakika veya 1 saat 10 dakika kaldı. Dışarıda inanılmaz bir yağmur var. Doluyla başladı, rüzgarla birleşip şemsiye uçurtan bir yağmur oldu. Yağmura inat seçim otobüsleri hala bağırıyor.

Evde yeterinde hava almadıklarından açmadıklarımı düşündüğüm çiçeklerimi balkona çıkarmıştım. Dün de "çiçek coşturan"lardan eklemiştim elceğizlerimle. Bunca dolu ve yağmurdan sonra çiçeklerin çoşması değil, yaprakların hayatta kalmaları bile mucize. "Murphy" her zamanki gibi tüm ihtişamıyla kendini gösterdi yine.

Dün de tam kocamla balkonumuzun sezonunu daha açamadığımıza hayıflanmıştık. Hatta balkondaki yer minderi düzeneğinden vazgeçip, içine gömülebileceğimiz bir kanepe veya salıncak alsak da koysak diye konuşmuştuk. Bir de ben korkulukları boyamaya karar vermiştim. Neyse ki bunların hiçbirini yapmayarak Murphy'e yenilmedik heheh...

Eve yürüyerek gittiğim için nasıl olsa yağmur dinene kadar çıkamayacağım. Tam kahve ve film havası. E mesai de bittiğine göre, önümdeki 1 saat 10 dakikamı değerlendireyim bari.. :)

7 Haziran 2011

"Cherkess" Filmi

Get Adobe Flash player


Ankara'da Kızılay Büyülü Fener Sineması'nda gösterime giren Cherkess filmine nihayet gidebildik. Bonanza'nın Çerkes yönetmeni Muhittin Kandur yapımcılığını ve yönetmenliğini yapmış filmin.
Benim görüşüme göre fimin en kuvvetli yanı ismiydi. Ama bu isim, filme gitmeden önce beklentilerimin yükselmesine neden oldu sanırım çünkü filmi beğendiğimi söyleyemem. Konusunu çok basit, konunun yansıtılmasını da zayıf buldum. Oysa ben "Cherkess" ismini duyunca; Çerkes tarihinden biraz bahseden, filmden çıkanlara Çerkes toplumunun yaşadıklarına dair fikir verebilen bir film izlemeyi beklemiştim.

Şaşkın Çerkes genci-iri kıyım Arap kızı aşkındansa Çerkes-Çerkes aşkı üzerine odaklı bir film izlemeyi tercih ederdim. Filmin ana konusu olan bu aşkın yapısında bile Çerkes geleneği olarak bildiğimiz birçok yaklaşımdan vazgeçildiğini gördüm. Çerkes geleneklerinde var olan "kız kaçırma" olayını zorla başka toplumlara diretmeyi de pek anlamlandıramadım. Hele de Çerkes olmayan birinin, filmi izlerken bu durumu anlamakta daha da zorlanacağını düşünüyorum.

Çerkesceden Türkçe'ye çevirilerin de zayıf olduğunu söyleyebilirim. En azından "yap, gel, git" şeklinde emir kipi ile yapılan çevirilerin aslında "yapsaydın, gel hele bir, gidiver" şeklinde olan tam karşılıklarını Türkçe'ye yansıtamayışları büyük kayıp olmuş bence. Teknoloji, çekim kalitesi, görüntü konularının başarılı olduğunu söylemek zor bana göre. 

Tüm bu olumsuzlukların yanında, Türkiye'de bir sinemada Kabardeyce konuşulan bir film izlemek, arka fonda Çerkes müziklerini duymak, kıyafetler ve Çerkeslere özgü başka simgeleri izleyebilmek çok güzeldi. Böyle bir fırsat, bütçe, tanıtım bence daha güçlü bir konuyla, daha etkileyici bir yapımla değerlendirilmeliydi. Böyle vurucu ismi olan bir film, daha bir doğru yansıtmalıydı Çerkesleri, yaşadıklarını, hayata bakışlarını, kaygılarını, sevdalarını...

Dikkat çekmek, ismini duyurmak, bir ilki gerçekleştirmek açısından başarılı ama içerik, konu seçimi, Çerkeslik geleneği açısından memnun olduğumu söyleyemem.

*Reklamsız bir fragman bulmak istedim buraya koymak için ama beceremedim. 7-8 saniye sonra sol üst köşede çıkan "reklamı geç" yazısına tıklarsanız reklamın son 15-20 saniyesinden kurtulabilirsiniz.