11 Temmuz 2011

Ö-S-Y-M !!!


Kaçıncısı olduğunu hatılamadığım geleneksel KPSS sınavı giriş aktivitemi bu yıl da atlamadan gerçekleştirdim. Hiç biri bu seferki kadar işkence dolu değildi ama.

Emek'teki evime yakın bin bir türlü okul olmasına rağmen sınav giriş yerim Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü idi. Uzak olmasını dert etmedim, çünkü çok severek okuduğum okulumu yeniden görecek olmak güzeldi.

Cumartesi sabahı arabayla gittim sınava. ÖSYM'nin, beceriksizliği nedeniyle soru çalınma, kopya gibi vakaları engellemek için sınava götürmeyi yasakladığı her şeyi (çanta, cüzdan, bozuk para, güneş gözlüğü, küpe, kolye, saat...) arabaya bırakıp, kimlik, sınav giriş belgesi ve araba anahtarımla salona gittim. Kapıdaki polis salona anahtarla giremeyeceğimi söyledi. Sorularım üzerine cebime saklayamayacağımı, emanet bırakamayacağımı, teslim edecek bir yer olmadığını, diğer araba sahiplerinin ne yaptıklarını bilmediklerini de öğrendim. Bir polis amca "arabanın tekerine, canta, bi yere sakla işte" diye en azından bir çözüm üretti. Boynumu eğip amcanın dediğini yapmaya giderken polislerle konuşmamızı duyan bir kızcağız, "arkadaşım beni bekleyecek sınavın sonuna kadar, isterseniz ona bırakabilirsiniz anahtarı" dedi. O anda kafamda şimşekler çaktı, anahtarı canta saklamakla hiç tanımadığım birine bırakmak arasında gidip gelip ikinci şıkkı seçtim. İçinde cüzdanım, telefonum ve ev anahtarımla birlikte araba anahtarını mahsun ve zavallı bir edayla çocuğun avucuna bıraktım ve son bir hareketle çocuğun ismini sordum: Halil İbrahim!  :)

Her 10 soruda bir "aha da kaptırdık arabayı" diye diye sınavı bitirdim ve çıkışta Halil İbrahim'i bıraktığım yerde bulunca koccaman bir "ohhh" çektim.. :) İkinci gün arabasız gittim tabi sınava.

Bu arada saçlardaki tel tokaları çıkarttırma, otobüs kartlarına, güneş gözlüklerine el koyma, su şişelerinin üzerindeki marka bantlarını çıkarttırma gibi eylemlere de şahit oldum. Çok daha abartılı olanlarını gazetede, televizyonda gördüm.

Sınavın 3,5 saat olan her bir seansında geçen yıllarda ilk 105 dakika olan sınavdan çıkılamama süresini, bu sene 155 dakikaya çıkarmışlar. Pazar günü öğleden sonraki benimle ilgili olmayan derslerden oluşan seansta amacım her bölümden birkaç soru işaretleyip puan hesaplanmasını sağlamaktı. Sınavı 50 dakikada bitirip geri kalan 105 dakikayı sınıfın çoğu gibi kafayı yemekle geçirdim. Biraz uyudum, biraz etrafı seyrettim, biraz hayallere daldım. Tatil için hazırlanacaklar listesi yaptım. O vakti doldurana kadar dokuz doğurdum yani. 155 dakika sonunda tutsaklık bitip de "çıkabilirsiniz" komutu duyulunca 2 kişi hariç sınıf boşaldı zaten.

ÖSYM'nin bu tavırlarını tam bir beceriksizlik örneği ve fiyasko olarak görüyorum. Herkesi potansiyel suçlu ilan edip aşırıya kaçan muamelesini ve anlamını kavrayamadığım tutsaklık süresinin uzatılmasını kınıyorum. ÖSYM'nin kendi beceriksizliğiyle, dışarı sızdırdığı sorularla mücadele ediş tarzının bu olduğuna inanamıyorum. Umarım ÖSYM aşırıya kaçtığının farkına varır ve bundan sonraki uygulamalarında daha aklı-selim ve insani güvenlik önlemleriyle karşımıza çıkar.

4 Temmuz 2011

Telgrafımı çekerim!


PTT'nin telgraf hizmetine bayılıyorum. Ben küçükken babamlar gidemedikleri düğünlere telgraf çekerlerdi. Benim de geçenlerde çok gitmek istediğim ama gidemediğim bir düğün için nasıl bir güzellik yaparım diye düşünürken birden aklıma geliverdi.

Telgraf sistemi telefon üzerinden işliyor. Ya merkeze telefon edip bilgileri yazdırıyorsunuz, ya da PTT ana sayfasına girdiğinizde "online işlemler"e tıklayarak internet üzerinden telgrafınızı kendiniz hazırlıyorsunuz. Her iki durumda da işlem bedeli telefon faturanıza yansıtılıyor. Telgrafın kelimesi 15 kuruş, yerine ulaşma süresi 1gün. Telgrafın ulaşmasını istediğiniz gün ve saati seçebiliyorsunuz. 6 saatten kısa sürede ulaşmasını istediğinizde "acele" yi seçiyorsnuz, fiyat da 30 kuruşa çıkıyor.

Ben bu hizmeti çok sevdim. Düğünden sonra bir doğumgünü kutlaması için de telgraf gönderdim. Her ikisi de tam zamanında yerine ulaştı ve şu günlerde içinde bulunduğum melankolik-romantik ruh yapımı yansıtma görevini başarıyla yerine getirdi. :) Bir sms mesajından farkını, ele alınınca hissedilenleri de merak ettim bir yandan.. Umarım benim düşündüğüm kadar mutlu etmiştir sahiplerini de...