8 Eylül 2009

barcelona

bir gece evde otururken kurcaladığımız internet sitelerinin birinde 200 euro’ya gidiş dönüş uçak bileti bulunca, bu seneki tatilimizin rotası belli oldu. ispanya! yeni diyarlar görmek her zaman güzeldir. krizin üzerimizdeki etkilerine, domuz gribi alarmlarına rağmen düştük yollara, ver elini barcelona...

barcelona ispanya’nın katalan bölgesinde. tam anlamıyla “gülümseyen” bir şehir. bir kere cıvıl cıvıl. insanlar, trafik, hepsi kıpır kıpır! hava gece saat 9.30’a kadar kararmıyor. deniz var, tarih var, bi de bitmek tükenmek bilmez gaudi var!

otelimiz NH Rallye, camp nou futbol stadyumunun hemen yakınında, metro durağının da 200 metre ötesindeydi. booking.com’dan seçtiğimiz 3 yıldızlı otel beklediğimizden de iyi çıktı.

4 günlük gezimizin ilk 2 gününü BusTuristic’lerde geçirdik. BusTuristic 2 katlı üstü açık turist otobüsleri. otobüslerde GPS var, geçtiğiniz yerlerin tarihi, turistik özelliklerini anlatılıyor. şimdiki durakta önünüze şu çıkacak, özellikleri şunlar şunlar diye anlatan kulaklı sistem var. 6 dilde anlatılıyor, türkçe yok tabii ki! :) otobüslerin şehir içinde adım başı durağı var. istediğiniz durakta inip, istediğiniz kadar dolaşıp, istediğiniz duraktan geri binebiliyorsunuz. çok daha fazla görülecek yeri olan İstanbul’da neden böyle bir sistem olmadığına hayıflandık doğrusu.

efenim barcelona’nın tarihi ve turistik yapılarının tümüne giriş ücretli. yapılarını tamamına yakınında ünlü mimar gaudi’nin parmağı var. gittiğiniz çoğu yerde kulaklıkla bilgilendirme sistemi var ve gaudi aşağı, gaudi yukarı diye anlata anlata bitiremiyolar kendisini. öyle ki bu adam da olmasaymış ne yaparlarmış bu ispanyollar diye düşünmeden edemedik.

şehri gezmenin en iyi yolu yürümek. uzak yerlere gitmek için ise metro, tren, teleferik ve benzeri araçlar kullanılıyor.

istanbul’daki istiklal caddesine benzetilen ünlü la rambla caddeleri var. her an fıkır fıkır. turist dolup taşıyor. cadde çok eğlenceli. çünkü adım başı değişik tiplemelerle canlı mankenler, toplarla, değişik araç gereçleriyle numaralar yapan insanlar var. fotoğraf çektirmek için önlerindeki kutuya bozukluk atıyorsunuz. bazılarının o sıcakta üzerlerindeki o kalın kostümlerle nasıl durduğuna inanamıyorsunuz.





bana göre la rambla’nın en çekici yeri bir çeşit pazar yeri olan la buqueria idi. binbir türlü balık, et, bizim tanımadığımız bir sürü meyve, sebze, baharat, reçel, şekerlemelerle dolu rengarenk bir yer.




sanat müzesi müthiş görkemli binası, şehri tepeden gören manzarası ve ortamı daha da cazipleştiren canlı gitar performansıyla tam bir huzur ve mutluluk anıydı. içerisinde birkaç farklı salonda değişik dönemlerden resim, heykel, freskler mevcut. anlayanların büyük değer atfedecekleri bir yer gibi görünmekle beraber bizim gibi sanattan anlamayanlar için önünde manzaraya karşı oturup müzisyenin müthiş gitar solosunu dinlemeye doyamadığımız bir mekan oldu.

la sagrada familia şehrin şarkılara konu olmuş kilisesi. gökyüzünü delercesine uzanan 8 kulesi var. dışı oldukça ihtişamlı ve etkileyici. 1882 yılında kilisenin inşaatına başlamış, ancak gaudi 1926 tarihinde ölünce, kilise inşaatı bitirilememiş. arkasında çok az plan bıraktığından inşaatı bir türlü tamamlanamamış, halen çalışmalar sürüyor. bitirmek için hedefledikleri yıl 2026. la sagrada familia’nın müthiş görkemli dış cephesine rağmen içine girince karşılaştığımız sadelik ve basitlik, hele hele de tarihi kilisenin ruhaniliğini bir anda silip süpüren bozuk parayla çalışan cola ve kahve makinaları bizi oldukça hayal kırıklığına uğrattı.


casa battlo, gaudi’nin kendi tasarlayarak yaptığı, ailesiyle yaşadığı ev. yuvarlak hatlı, şirin mi şirin bir hobbit evi. hansel ve gratel masalındaki şekerden yapılmış evlere benziyor. ve gaudi’nin bence elinden çıkan en güzel şey; park guell. yeşil mi yeşil, kendine has yapılardan oluşan müthiş bir park.





her şehirde olduğu gibi bu şehirde de büyük bir katedral var. ama bu katedral diğerlerine göre biraz daha hareketli. cumartesi geceleri ve pazar sabahları önünde borazanlar, saksofonlarla canlı müzik eşliğinde sardana isimli bir dans yapılıyor. bu dansın profesyonelleri olan amca ve teyzeler bu işi büyük bi ciddiyetle yapıyor. yanlarında oluşan turist grupları ise benzetmeye çalışarak dansa katılıyorlar ve böylece hem dini hem turistik bir aktivite gerçekleşmiş oluyor.

ispanyol yemeklerini pek sevdiğimiz söylenemez. tapas adını verdikleri bizde basbayağı meze olarak adlandırılan tadımlık atıştırmalıklar mevcut. bir, bilemedin iki lokmada bitiyorlar, ve bence bizim mezelerin yanında zayıf kalıyorlar. bir de paella isimli deniz ürünlü pilavları var. safranlı pirinç pilavının içinde, kalamar, karides, midye.. ne ararsan katmışlar. deniz ürünü delisi kocam ve bu tadı yeni yeni keşfeden ben biraz yağlı olması dışında bu pilavı sevdik denebilir.

barcelona gezimizi bizim için daha eğlenceli yapan ise 3. günümüzde kiraladığımız scooterla, gps’imiz eşliğinde yaptığımız şehir gezintileri oldu. böylece herkesin dolaştığı turistik ve ünlü yerlerin dışında da şehri tanıma, şehrin diğer yüzünü de görebilme imkanı oldu.

velhasıl barcelona, gidilesi görülesi bir şehir. kavgasız, gürültüsüz, tasasız insanlarla dolu, gevşeyip rahatlayıp bol bol da tarih görebileceğiniz bir dünya köşesi. önerilir...