9 Ocak 2012

Kaynaşma

Şimdi 17 hafta 6 günlük göbeğim var, göbeğimin içinde de küçük bir beyefendi. 17. haftaya oldukça rahat ulaştım aslında.

Hamileliğimin 2. ayında (ki zaten öğrendiğinizde 1 aylık oluyor, bu hesabı ben de 2-3 yıl önce öğrenince çok şaşırmıştım) Trabzon’a asker kardeşciğimin yanına gittim. Biletimi bebiş haberini almadan önce almıştım, doktor da he deyince, "e Sümela Manastırı’na da  çıkmayıveririm" diyip bastım gittim. Trabzon bana ruhen çok iyi, fiziksel olarak biraz zorlayıcı geldi. Şehirde en uzun düzlük 3 metre olduğundan, yokuş inip çıkan dolmuşlar içimi hoplattıkça hoplattı ve mide bulantısıyla orda tanıştım. Düz ovama Ankara’ma dönünce mide bulantıları da bitiverdi çok şükür. İlk zamanlar sabahları hafif yoklayan bulantılarla ama hiç kusmadan bugünlere ulaştım.

Geçen dönemdeki en büyük sıkıntım 2. ayın bitiminde 2 gün süren çok şiddetli kasık sancıları oldu. Sancının verdiği sıkıntının daha büyüğünü “acaba bir aksilik mi var” diye düşünürken yaşadım. Doktorumu aradım, kanamam olmadıkça bunun normal olduğunu, vücudun olaya adapte olmaya çalıştığını söyledi. Ağrının dayanılmaz olduğu noktada 1 tane Parol almak zorunda kaldım, o da pek bi işe yaramadı ya neyse. Ama daha 2 aylık veledin bana bunu yapabiliyor olması karşısında iman ettim denebilir.

Bir de bitmek tükenmek bilmez şişlik hissi hep benimleydi. Gün içinde işyerinde rahat rahat tuvalete gidememekten gazlar birikti tabi, bi de üstüne çalışmayan sindirim sistemi (nazikçe kabızlık) de binince ben akşamları zor eder oldum. Ama Allah’ın bir lütfu olan daire başkanımın bana mesai çıkışları konusunda sıkıntı çıkarmamasıyla, akşamları koştur koştur eve gidip yarım saati bulan wc seanslarıyla biraz rahatlayarak geçirdim günleri.

Bu dönemde kafamın bozulduğu şeylerden biri ne zaman doktora gitsem ve sorsam “ne yapmalı/yapmamalıyım, ne yemeli/yememeliyim?” diye genelde hep “her şey serbest” şeklinde cevap almaktı. Bir tek bana sabahları 1 yumurta ye, 1 bardak portakal suyu iç, yanında da ekmek arası peynir götür, işe gidince de onu yedin mi tamamdır dedi doktorum. Ama bu insan için çok yeni bir dönem, bilinmeyenlerle dolu ve doğal olarak insan bu dönemde biraz yönlendirme bekliyor. En azından ben bekliyorum. Tabi bu durumda internet bir derya deniz olduğundan ben de kendime oradan buradan okuyarak bir yol çizdim.

Ben hiçbir zaman çocuk delisi, evleneyim, çocuk yapayım diye yanıp kavrulan biri olmadım. Gezmeyi tozmayı, kafama göre takılmayı daha çekici gördüm hep. Çocuklarla da aram çok iyi sayılmazdı. Bir çocuğu en fazla 15 dakika eğlendirebilirdim, sonra çocuk da ben de karşılıklı birbirimizden sıkılırdık. Bir gün çocuğum olsun hep istedim ama bunu kendim ve yaşamak istediklerim uğruna ertelemeyi yeğlemiştim hep. Alp’le evlendiğimizden bu yana üstümüze gelen baskılara da ilk başlarda kızarken, sonraları umursamaz olmuştum. Ama işte şimdi 3,5 aylık bir anne adayıyım ve hayatımdaki en mutlu dönemlerimden birini geçiriyorum diyebilirim. İçimdeki hisler tarif edilemez. Artık olay benim için önce karnımdaki bebiş, sonra ben halini aldı. Bana minik bir canı lütfederek ben şanslı kullarından yaptığı için her gün Allah’ıma binlerce kez şükrediyorum.

2 Ocak 2012

İlk Tanışma


Aslında bebeğimle ilgili pek bişey yazmayacağım demiştim buraya. Sonra bir arkadaşım “kızım niye ki bu tavır, unutacaksın hepsini, onun yerine yaz, hem sen için dökmüş olursun, hem ileride okuduğunda bugünleri hatırlayıp mutlu olursun” dedi. Ben de "zaten kaç kişi var ki burayı okuyan, onlar da kusuruma bakmaz, ben de bebişim ve kendim için bişeyler yapmış olurum" dedim. Bi de insanın anlatmak isteyip de çevresindekileri sıkmamak için anlatamadıkları, başkalarına ilginç gelmeyeceğini düşündüğü için içinde kalanlar, eşini dostunu daha fazla bunaltmamak için söyleyemediği sızlanmaları oluyor. E onlar da var madem, yazalım şekerim dedim kendime…

Alp’le 5 yılı devirmiştik, etraftan gelen baskının haddi hesabı yoktu, ben kariyer merakımdan vazgeçeli yüzyıllar olmuştu, kocamın işleri de sanki biraz yoluna girer gibi olunca, olur mu olmaz mı derken… İlk öğrendiğimde tarih 11 Ekim’di. Aslında herkesin öğrendiğinden nerdeyse 1 hafta erken. Hep Mehtap’ın dürtmesiyle oldu. Eczane testlerinden kesin sonuç alamayınca, bir öğlen işten kaçıp kan testi yaptırmaya gittim. Öğlen ama nasıl bir öğlen, gökten boşanırcasına yağmur yağıyor, gök deli gibi gürlüyor. Sokakta basacak yer kalmamış sudan, bastığın an ayakkabın su içinde. Ama insanın içine bi kurt düşmeye görsün, atladım taksiye, evin yakınındaki polikliniğe gittim. Kanımı verdim, sonucu 3 saate alırsınız dediler. İşyerime döndüğümde sırılsıklamdım. Üstüm kuruydu aslında ama pantolon ve çoraplar ıslak. Normalde geçer kaloriferin önüne biraz kurutur sonra da kendi kendine kurur nasıl olsa derdim. Ama “ya içimde bişey varsa, ya üşürse” fikri dank edince kafaya, bu sefer de eve gidip üstümü değişmek için izin aldım.

Saati gelmişti aslında ama sonucu işyerinde öğrenmek istemedim. Alp şehir dışındaydı, zaten birlikte olamayacaktık, işyerindekilerle de zoraki paylaşmak istemedim durumu, evde kendi başıma olayım dedim. Saat 7 civarı eve geldim. Heyecanımla yarım saat uğraştıktan sonra elim telefona gitti ve polikliniği aradım. Cevap o an olabilecek alternatiflerden hiç biri değildi: Sistemimiz bozuldu, sonuçları göremiyoruz. Nolamazzzzz… Gitgide artan aralarla kaç defa aradım polikliniği bilmiyorum. Nihayet gece dokuz buçuk civarı karşıdaki ses “ istediğiniz bir şey mi?” dedi.  Sana ne kardeşim diyemedim o duygusallıkla ve çekingen bi sesle “evet olabilir” dedim. “O zaman hayırlı olsun” dedi. Bu durumda insanın eli ister istemez karnına gidiyor ve gözyaşlarına hakim olamıyor sanırım...

Dünyam değişti bir anda diyebilirim. Şaşkınlık, tedirginlik, ne yapacağını bilememezlik, deli bir mutluluk...

Sonra müstakbel baba adayına haberi verdim, biraz da ona ağladım, o ağlamadı ama. Başka da kimseye söylemek istemedim, sanırım olaya önce kendimin alışması gerekiyordu. Ertesi gün anneye (telefonda bir nevi mutluluk şokuna girdi), sonraki günler kardeşe (az kalsın komutana yakalanıyodu cep telefonuyla) ve diğer birkaç sevdiğime... 3 aydan önce taşıdığı riskten dolayı söylenmez herkese dediklerinden temkinli davranıyodum ben de ama bi baktım 1 hafta içinde en az 15 kişiye söylemişim. Bir yandan da mutlu oldum, bu kadar yakın gördüğüm kişi varmış, ne şanslıyım diye...