15 Eylül 2011

Ayak Baş Parmağının Hikmeti


Ben yıllardır insanların ayaklarının o koca gövdelerini nasıl taşıdıklarına hayret eder dururum. Hele de dobişkolarda veya hamilelerde durum iyice "vayyy bee"lik olur bence. 

Geçen bir arkadaşımla bunun geyiğini yaparken bana şunu anlattı. İnsanı ayakta tutabilen aslında ayak baş parmaklarıymış. Diğer parmaklarda hiç bir sorun olmasa bile baş parmağı olmayan bir insan, baston gibi bir aletten yardım almadan ayakta dengede duramazmış. Çoğu insan evladına hiç bir şey ifade etmeyen durum bana o kadar ama o kadar ilginç geldi ki!

Robotlar meselesini de bilirsiniz. İnsanın birçok özelliğini çok iyi taklit edebilen robotlar yapıldı ama robotlara merdiven çıkarmayı uzun süre başaramadılar. Merdiven çıkmak da oldukça kompleks kas hareketinin bir sonucuymuş ve insan aklı bu kombinasyonu çözüp robotlara uyarlaması oldukça zaman almış. 

7 Eylül 2011

Bayram

Uzun süreden beri ilk defa bayramı memlekette (memleketlerde) geçirdik. Ne zamandır gitmek istiyorduk zaten, hava mis, tanıdıklar memlekette, işler de müsait olunca düştük yollara.


Önce kocamus'un memleketi; Kayseri, Pınarbaşı. Uzunyayla'da Pazarsu, Örenşehir, Aşağı Boran'a uğradık. Nefis çimenleri (ağaç yok, yeşil yok, kim ne derse desin.. :p), buz gibi geceleri var buraların. Ama içindeki insanlar sıcak ya, o yeter. Uzunyayla verimsiz toprakları yüzünden tarıma, ekim, dikime el vermeyen, yeterince getirisi olmadığı için hayvancılığın da terkedildiği bir yer. Ama bu sene, devletin verdiği 2 yıl ön ödemesiz, toplam 7 yılda geri ödemeli hayvancılık teşvikleriyle köydeki hanelerin çoğu inek almışlar. Hepsi heyecanla ineklerinin buzağılamasını bekliyorlar, sütlerini sağıyorlar. Sütleri değerlendirmek için bir mandıra da kuruluyor köyde, böylece ineklerin sütleri direk buraya satılacak, düzenli gelir elde edecek halk. Bizim gittiğimiz ev de kışın köyde olmamalarına rağmen 17 inek almışlar, bir çoban tutup baktıracaklar, kendileri de arada gidip gelip bakacaklarmış. Bu durumdan herkes memnundu; devlet yeniden hayvancılığı teşvik ettiği için, köylü Uzunyayla yeniden canlandığı ve kazanç elde edecekleri için, biz o sütlerle yapılan mis gibi ekmekler, yoğurtlar yediğimiz için.. :) Bizi çoook güzel ağırladılar, sonuçta, gittiğimize hem onlar mutlu oldu, hem biz mutlu olduk. Alp mutlu mesut kalmuk çaylarını topladı, ev halkı da halvane ve qoeyplıj'larımızı da yanımıza katıp yolladılar bizi.


Sonra benim taraf; Maraş, Göksun. Herkes ordaydı bir kere. Sevdiğim, özlediğim bi sürü kişi... En başta mini mini ananem vardı ki o başlı başına yeter zaten. Hal böyle olunca biz de it ayağı yemiş gibi gezdik köy köy. Kuzutepe, Saraycık, Karahmet, ve favorim Fındık'da fink attık. ( Fındık gibi bir hobbit köyünün barajın suları altında kalacak olması ne kadar üzücü..) Bir sürü ama bir sürü bayram ziyareti yaptık, bir sürü gelen giden oldu. Hepsiyle daha da bi şenlendim ben. Ramazan'dan çıkmış olmanın verdiği gazla her gece bir düğün olunca biz de birine iştrak etmeden olmazdı tabi. İyi ki de gitmişiz, bi sürü tanıdıkla karşılaştık, gecenin bi saatine kadar sohbet muhabbetin tadına doyamadık. Kuzutepe'de davetlere gittik, bahçelerinde 14 tane doğuran köpeğin yavrularının kaçırdığı ayakkabılarımızı aradık.. :) Göksun'da bir eksiğimiz ateş başında mısırdı, bir de orda olamayanlar; asker Halukum, Alamancı Özgem ve diğerleri... Sevgili kapağa da içimi döktükten sonra ayrıldık Göksun'dan. Seneye de herkesi, her şeyi bıraktığım gibi bulmak için dua ettim yolda.


Ben bu bayramı çok sevdim, çok mutlu oldum. Köy havası, köy insanı çok iyi geldi. Artık bayramlar yaza rastlıyor zaten, köyler de cıvıl cıvıl olur o vakitlerde. Bize de yol yapmak düşer sadece.. :)