8 Aralık 2011

Evde Yalnız Kalınca Yapılabilecekler III


Evde yalnız kalınca yapılacak en zevkli şeylerden biri bence bahçıvanlık.

Bitki yetiştirmekte çok başarılı olduğum söylenemez. Genelde 2-3 ay hevesle baktığım bitkiler, ya sulamayı unuttuğumdan, ya evin sıcaklığından, ya da yerini sevmediğinden yapraklarını bırakır, çiçeklerini döker. E tabi bir de mevsimsel etkiler var. Bazı bitkiler yaz bitkisidir, bazıları kış bitkisi. Dolayısıyla birini diğer mevsim de yaşatmaya çalışmak otomatikman zorlaşır. Yaşasalar da tatsız-tuzsuz yemek gibi olurlar, renkleri soluk, dalları çiçeksiz, yaprakları cılız kalır. Belki de bahçıvanlıktan daha çok anlayan birileri benim bu bakış açımı bir nevi bitki israfı olarak algılayacaktır ama ben sporcunun zeki çevik ve ahlaklı olanını, bitkinin mevsiminde, çiçekli ve diri diri olanını severim.. :)

Geçenlerde kitapçıda, arasıra aldığım "Ev-Bahçe" dergisinin bu ayki sayısının Bitki Rehberi Eki verdiğini görünce bir tane alayım dedim. Rehberde hangi ayda hangi bitki dikilir gibi bilgiler var. Ama evde değil bahçede bahçıvanlık yapacaklar için kullanışlı daha çok. Neyse, dergiyi alıp karıştırınca bitki-severliğim canlandı ve hadi gideyim de şu saksılardaki ölü bitkileri yenileyeyim dedim. Yol üstünde Bauhaus vardı, oraya uğradım, beğendiğim çiçekleri alıp eve geldim. 

Evdeki hala yaşayacaklarına kanaat getirdiğim bitkilerin topraklarını değiştirdim, aldığım yenileri de saksılara diktim. Yeşil saksıdakilerden turunculu olan çiçek nertera, yeşil küme seleginella, pembe saksıdaki ortası kırmızılı çiçek guzmania minor imiş. Sol arkadakiler uzun zamandır benimleler, topraklarını değiştirdim ama isimlerini bilmiyorum. Bakalım ne kadar yaşayacaklar...

Toprakla uğraşmak, bitkiler, çiçekler hoşuma gidiyor. Tabi asıl dileğim Hacı Muratlı köyündeki evimizin bahçesini ekip dikmek, adam edebilmek. Önümüzdeki bahar -fiziki koşullarım elverirse :)- bu iş beni baya oyalayacakmış gibi görünüyor. Bu arada her türlü ağaç, bitki, çiçek fidanı almak için Ankara'da tavsiye edebileceğim yer Karşıyaka'da mezarlığın yakınında sıra sıra dizilmiş fidancılar. En güzel, en canlı fidanlar oralarda oluyor. Çeşit de oldukça fazla ve fiyatları da mağaza-marketlere göre daha uygun. Bir de insan oraya gidince içinden çıkmak istemiyor, mutlu oluyor, 3 alacaksa 5 alıp çıkıyor.. :)

2 Aralık 2011

Evde Yalnız Kalınca Yapılabilecekler II


Efendim, yalnız kalınca yapılacak başka bir aktivite kendinizi sanata adamak olabilir. Ben de öyle yaptım ve Notre Dame'ın Kamburu balesini izlemeye gittim. 

Devlet Tiyatroları gibi Devlet Opera ve Balesi'nin gösterimlerine de bilet bulmak oldukça zor. Opera ve bale biletleri 13 gün önce satışa çıkıyor ve çıktığı gün, hatta çıktığı dakikalarda tükeniyor. Ya bilet satış noktasında kuyruğa gireceksiniz ya da internet başında satışın başlamasını bekleyip açıldığı an el çabukluğu, çeviklik ve ataklığın üçünü aynı anda sergileyip bir panter misali biletinizi avlayacaksınız.  

Neyse, biz bu aşamaları aşıp biletimizi aldık ve gösteriye gittik. Sanattan çok anlamayan biri olarak iyi ki gösteri başlamadan önce sahneleri anlatan kitapçığı almışız. Çünkü konuyu bilmeden perdelerde ne anlatılmak istendiğini anlamak çok zor (bence!). 

Bir amatör bakışıyla ben oyunu beğendim diyebilirim. Biz çok anlamasak da olayda büyük bir emek olduğu belli. Sadece yılların Kafkas dansları izleyicisi olarak senkronizasyondaki bazı aksaklıklar dikkatimi çekti. Çoklu danslarda dansçıların eşzamanlı hareket etmesi, kollarının bacaklarının aynı hizada olması hikayesi bizim Kafkas danslarında çok önemli olduğundan gözüm direk onlara takıldı. Bir de Pınar'ın dediği gibi Notre Dame'ın Kamburu ile özdeşleşen "Belle" i oyunun bir yerine sıkıştırıp çalmamalarına şaşırdım. 

Ama kıyafetler (erkek taytlarını saymıyorum), opera binasının güzelliği, içerideki atmosfer ve orkestranın müzikleriyle güzel bir akşam geçirdim, 2011 yılının bale etkinliğini de gerçekleştirmiş olmanın verdiği haklı gururla evime döndüm.  


1 Aralık 2011

Evde Yalnız Kalınca Yapılabilecekler I


Geçen 1-2 aydır Alp çoğunlukla şehir dışındaydı ve önümüzdeki 3-4 ay da böyle devam edecek. TV karşısında yayılarak, yan gelip yatarak, internette takılarak geçirdiğim tembel akşamlara doydum ve bir süre sonra içim bayıldı da artık işten eve gelince farklı bir şeyler yaparak vakit geçirmeye karar verdim. 

Pek yemek yapmayan biri olarak "farklı bir şey"den ilk aklıma gelen yemek yapmak oldu. Menümde naneli köfte, küp patates ve pilav vardı.

Naneli köfte tarifini nepisirsem.com'dan buldum. 1 küçük soğanı rondodan geçirdim (rendelenirse daha iyi olabilir), yarım kilo kıyma, 3 dilim bayat ekmek içi, 1 çorba kaşığı kuru nane, 1 çorba kaşığı zeytinyağı, tuz, karabiber, kırmızı biber ile yoğurdum. 1 kaşık domates ve 1 kaşık biber salçasını 2 kaşık sıvıyağda çevirdim, karışımı biraz sulandırdım ve köfteden yuvarlak toplar yapıp, üzerlerine de köfteler su içinde kalacak kadar su ekleyip 20 dakika pişirdim. 

Patatesleri küp küp doğradım, kaşığın ucuyla salça eklediğim tereyağında patatesleri pişirdim. Patateslerin pişmesi 30-40 dakikayı buldu, bunu tahmin ettiğimden patatesleri köftelerden önce ocağa koydum.

Menüyü yanında cherry domates, bol limonlu roka ve 1 kap yoğurt ile afiyetle götürdüm. Fotolarını da sağa sola yollayıp havamı da attım.