12 Ağustos 2011

O Şimdi Asker

Tarihe not düşmek adına buraya asker yeşiliyle yazıyorum:

Bugün 12 Ağustos 2011. Kardeş, oğul, kuzen, arkadaş, arkadaşın kardeşi, kanka, dayı, amca, can, yağ, bal ve daha bir sürü şeyimiz olan Haluk bugün askere gitmiş bulunmaktadır. Hedef 1 ay İzmir, sonrasında 4,5 ay kadar Trabzon.

Hayırlısıyla gidip gelsin inşallah! O ve tüm askerler...

11 Ağustos 2011

Viyana / Wien / Vienna

Bunca iş-güç, koşturmaca, parasızlık arasında bi eksiğimiz tatildi, aman o da eksik kalmasın dedik, Viyana ve Budapeşte’ye gittik. Önce Viyana, tarih 13 Temmuz 2011.

Havaalanı şehre 20 km uzaklıkta. Şehir merkezine CAT denen hızlı trenler (en lüks ve pahalı alternatif), metro veya otobüsle ulaşılabiliyor. Şehir 23 bölgeden oluşuyor. Şehrin tam merkezi, 1.Viyana (InnereStad). Adresler bölge numaraları ile başlıyor, sokak adi ve bina numarasi ile devam ediyor.

Dili Almanca ama genelde İngilizce biliyor insanlar. Hatta Türkçe bile konuşabilirsiniz, şehir Türkler ve döner büfeleriyle dolu. Temmuz ayı olmasına rağmen hava gezmek için çok uygundu. 28-30 derece civarındaydı, ara sıra yağmur da serpiştirdi.


Viyana insanı mutlu eden bir şehir bence. Ulaşım sistemi bir harika. Duyduğum ve bugüne kadar gittiğim yerlerde gördüğüm kadarıyla Avrupa’nın en iyisi. Metro hatları 3 katlı. Metronun gitmediği yerlere ve kırsal kesimlere ulaşan tramvayları var. (ki bence bir şehrin dokusuna tramvay kadar yakışan bir tek şey var; o da deniz) Halk otobüsü ve turistlere has, içinde audio kulaklık ile geçtiği yerleri tanıtan iki katlı üstü açık otobüsler de mevcut. E ulaşım ağı bu kadar harika olunca trafik de yok denecek kadar az! Turistik otobüs hariç diğer ulaşım araçlarının tümünden faydalanmanız için uzun süreli (3 günlük-4 günlük-1 haftalık vs.) sınırsız biniş kartlarından (OSB) alabiliyorsunuz. Biz 14 Euro’ya 3 günlük OSB aldık, kart ilk gün kendini amorte etti. Bindiğimiz hiçbir araçta kart soran olmadı, o da ayrı! Otellerde ulaşım sistemini gösteren haritalar var, bu haritayı tüm seyahat boyunca yanınızdan ayırmamak gerekiyor.

Şehirde bayıldığın olay City Bike! City Bike şehir içinde 30’a yakın istasyonu olan bisiklet olayı. City Bike sistemine, dokunmatik ekranlı istasyonlardan kredi kartınızla bir seferliğine 1 Euro ödeyerek kayıt oluyorsunuz. Ondan sonra istediğiniz istasyondan bisikletinizi seçip dilediğiniz gibi kullanıyorsunuz. İstediğiniz bisikleti, istediğiniz istasyondan alıp, istediğiniz istasyona bırakabiliyorsunuz. İlk 1 saat ücretsiz, sonra saat başı 1 Euro. 1 saatten sonra 15 dakikalık bir ara verirseniz yeniden 1 saat ücretsiz binme hakkınız oluyor. Çoğu Avrupa ülkesi gibi burada da bisikletlilere ayrılmış yolların olduğunu söylememe gerek yok tabi. Viyana’nın en zevk aldığım taraflarından birisi, bisikletlerimizle etrafı seyrederek salındığımız anlardı sanırım.
Viyana’nın, Türklerin aksine, sürekli koşuşturmayan rahat-kaygısız insanları var. Pek kimsenin acelesi yok, otobüs geç gelmiş umurlarında değil, duraktaki metroyu kaçırmamak için merdivenleri üçer beşer inen insanlar yok. Ama bu rahtlığın biraz tembelliğe kaçtığını da gözlemledik sanki. Mesela Türkiye’deki yağmur yağdığında her köşe başından çıkan şemsiye satıcıları, cevval garsonlar, buldukları her boşlukta bişeyler satmaya çalışan insanları orada bulmak imkansız. Türklerin girişimci ruhu, yaratıcılığı, ataklığından Viyana halkında eser yok denebilir.

Gezilip görülecek yerlere gelince… Öncelikle Viyana yürünülesi bir şehir. Görülecek yerlerin çoğu birbirinden pek uzakta değil. Ayrıca Viyana’nın ağaçlı, geniş caddelerinde ve Arnavut kaldırımlı dar sokaklarında yürümek de ayrı bir keyif. Yorulduğunuz yerde adımbaşı duran tramvaylara binilebilir.

Viyana’da her köşeden çıkıveren tarihi binalar size başka bir ülkede olduğunuz hissini hakkını vererek yaşatıyor. (ki ben bu hissi çok seviyorum) Favorim Belediye Sarayı ve Belediye Meydanı (Rathaus ve Rathausplatz) idi sanırım. Gündüz ayrı, gece ayrı güzel burası. Akşamları süper aydınlatılmış gotik Belediye binasının önünde kurulan dev ekranda, daha önce oynamış opera ve konserleri gösteriyorlar. Ekranın önüne yüzlerce sandalye diziliyor, meydanın arka tarafına yemek standları kuruyorlar ve burası akşamları Viyanalıların buluşma yeri haline dönüşüyor.
Müzeler Meydanı (Museums Quarter), Sanat Müzesi, Doğa Müzesi’nin bulunduğu, önündeki çimenlere yayılabileceğiniz, cafelerde oturabilceğiniz hoş bir alan. Müze gezmeyi sevenler için bulunmaz fırsat.
Viyana meşhur Habsburg Hanedanı’nın saraylarıyla dolu. Kışlık saray Hofburg şehir merkezinde, Müzeler Meydanı’nın karşısında. Hofburg, Franz Josef ve Kraliçe Elizabeth’in (Sisi) yaşadığı saray. At arabaları ve fraklı sürücüleri ortama nostalji katıyor. Sisi Viyana’da çok ünlü bir kişilik bu arada. Hofburg’da sırf Sisi’nin eşyalarından oluşan bir müze (Sisi Museum) var. İspanyol Binicilik Okulu (Spanische Reitschule) da saray kompleksinin bir parçası. Burada haftasonları gösteri oluyormuş ama biletler yüksek fiyatlı olduğu için biz gitmeyi düşünmedik. Sarayın önünde muhteşem Burg Parkı var. Burada herkes çimenlere serilmiş vaziyette.


Habsburg’ların yazlık sarayı Schönbrunn’ün alanı çok geniş. Gezmek istediğiniz yerlere göre değişik paketler var. Saray gösterişli, güzel ama bence Osmanlı sarayları kadar ihtişamlı değil. Bahçeler harika, regarenk çiçekler, limon, portakal ağaçlarıyla dolu. Sarayın arkasında yeşilliklerle örülmüş labirent (The Maze) var. Eğlenceli bir yer, gidilmesi tavsiye edilir. Biz gitmedik ama sarayın bir de Hayvanat Bahçesi var. Saray akşam 5-6’dan sonra kapanıyor, ona göre gitmek lazım.
Viyana şehir merkezindeki gotik katedral Stephansdom güzel. Önündeki meydan (Stephansplatz) ve buraya dik gelen cadde ünlü Kärtner Strasse de daima hareketli. Viyana’nın en ünlü kilisesi Stephansdom olsa da Karlskirche bence daha güzel. Şehrin nispeten daha sakin bir yerinde. Önündeki içinde ördeklerin yüzdüğü havuzu ile çimenlere uzanıp seyretmelik bir yapı.


Viyana klasik müziğin ve operanın kalbi olarak anılıyor. Devlet Opera Binası (Staatsoper) Viyana merkezde göze çarpıyor. Zengin Viyanalılar en şık kıyafetlerini giyip akşamları öpera dinlemeye buraya geliyorlar. Eski stil kıyafetli görevliler binanın önünde bilet satıyorlar. Buradaki müzik dinletilerinden birine katılmak etkileyici olsa da konser fiyatları pahalı. Biletler 40 Euro’dan (ayakta) başlıyor, 200 Euro civarına kadar çıkabiliyor.

Viyana’nın en sevimli yerlerinden biri de Praters Park bence. Burada yüz yılı deviren yaşıyla Avrupa’nın en eski dönme dolaplarından biri var. Dönme dolaptan şehir manzarası müthiş. Renkli, eğlenceli bir yer.

Rengârenk daireleri, asimetrik balkonları ve soğan kubbeleriyle bir masal apartmanını andıran Hundertwasserhaus’u da çok sevdim ben. Bana Barcelona’daki Gaudi yapılarını anımsattı. Hundertwasserhaus 1980’li yıllarda dönemin soğuk toplu konutlarına karşı bir eleştiri fikriyle inşa edilmiş. Şu an normal apartmanlar gibi kullanımda.
Bir öğleden sonrası bağ evleriyle ünlü, sevimli bir kasaba olan Grinzing’e gittik. Burası şehir merkezine tramvayla yaklaşık 1 saatlik mesafede ve biz ancak akşam 7 gibi ulaşabildik. Geç gittiğimiz için kasabanın tadını çıkaramadık çünkü Grinzing’den gidilen, Viyana’yı yukarıdan seyreden Kahlenberg tepesine de çıkmayı kafaya koymuştuk. (en azından ben). 1 saat otobüs bekledikten sonra kıvrımlı, dolambaçlı yollardan çıkarak Kahlenberg tepesine ulaştık. Yolda Viyana il sınırlarından çıktığımıza dair bir levha da gördük. Son otobüsün 1 saat sonra geleceğini öğrendiğimiz için burada sadece 8 dakika (geldiğimiz otobüsün geri kalmak için beklediği süre) harcayabildik. Hızlı hızlı fotoğraf çekme görevimizi yerine getirip ayrıldık, aceleden şemsiyemizi de orda unuttuk. Bence gidilesi bir yer, uzak demeden şiddetle tavsiye edilir.

Naschmarkt şehrin en büyük meyve-sebze ve çiçek pazarlarından biri. Cumartesi günleri bitpazarıyla birleşiyor. Burada, demirperde yıllarından kalan eşyalar, müzik plakları, Viyana porselenleri, gümüş takımlar ve yerel ressamların tabloları bulunabiliyor. Genelde bu tip Pazar yerlerine bayılan ben, burayı çok da sevmedim. Meyve sebzeler gereksiz pahalı, bit pazarı kısmı ise bizim atık evde tutmadığımız, döküntü denebilecek malzemelerle doluydu.

Viyana Tuna nehrinden yeterince yararlanamamış izlenimi verdi bize. Özellikle de nehri merkez yapıp, üzerine farklı konseptte köprüler kuran ve aydınlatmalarıyla gece harika görüntü veren Budapeşte’yi gördükten sonra. Biz katılmadık ama Tuna üzerinde nehir turları mevut. Ayrıca nehir üzerinden Budapeşte, Prag Bratislava’ya da gidilebiliyor. Tuna kenarında yapay bir plaj yapmışlar. Nehre girilemiyor ama kumsal, güneşlenme ve hafiften bir parti konsepti mevcut.

Viyana’ya gidip Figlmüller’de schnitzel yemeden dönmeyin tavsiyeleri üzerine gittik Figlmüller’e. Ancak kapıdaki kuyruk, kaba garsonlar ve dana schnitzel olmadığını öğrenmemiz üzerine tavsiye edilen bir başka restorana giderek schnitzel yedik. Özelliği porsiyonların kocaman (çok aç olmayan 2 kişiyi doyurabilecek boyutta) ve ince olması ancak bence Türkiye’de yediklerimden çok farklı bir lezzeti yok. Elmalı pastaları apfelstrudel güzel. Yanında isterseniz kremayla servis ediyorlar.  

Bu arada Viyana bize bir sürpriz yaptı ve Almanya'dan arkadaşlarımızın da bizimle aynı dönemde Viyana'da olduğunu öğrendik. Birlikte Viyana cafelerinin tadını çıkardık. Dünya o kadar da büyük bir yer değil aslında! :)
   
 Merak edenler için otelimizle ilgili kısa bir not da düşeyim. Rainers Hotel’i her zaman olduğu gibi gitmeden önce booking.com’dan ayarladık. Yeni bir oteldi, güzeldi ve temizdi, kahvaltı da fena değildi. Onunde otobüs durağı, 7-8 dakika yürüme mesafesinde metro vardı. 4 gece için kahvaltı dahil 250 Euro civarında ödeme yaptık. Sanırım Viyana’da böyle bir otel için iyi bir fiyatmış. Resepsiyondaki görevlilerin ilgisizliği ve banyoda sabun ve şampuan yokluğu dışında görüşlerimiz olumlu, tavsiye edilir.