Bayramda naapsak, naapsak diye düşünüp, Ankara’ya en yakın deniz olan Akçakoca’ya kaçalım dedik kocamusla. Gitme kararını çok geç vermiş olduğumuzdan kalacak bir yer bulmakta zorlandık. En nihayetinde, internet sitesi olan nadir konaklama yerlerinden biri olan Prestige Apart Otel’de bir oda bulabildik.
Yolculuğumuz 2,5 saat sürdü, öğlen gibi vardık Akçakoca’ya. Hemen otele eşyaları bırakıp kendimizi dışarı ataşım dedik ve öyle de yapmaya da mecbur kaldık. Çünkü otelimizdeki odamız, 4-5 metrekarelik, ancak yatakla bir de gardırobun sığdığı, hem küçüklüğü hem de karanlık ve basıklığıyla bizi kendine çağırmıyordu doğrusu. Otelin denize bakan balkonlu odaları da varmış, muhtemelen daha kalınası yerlerdi.
Akçakoca’da deniz dalgalı ve soğuktu. Kocamus 1 kere girdi, bense izlemeyi tercih ettim. Günü genelde koyları dolaşarak, deniz kenarındaki ufak kahvelerde çay içerek, yol kenarlarındaki tezgahlardan aldığımız mis gibi taze incirleri, armutları mideye indirerek geçirdik. Bir de Fakıllı Mağarası ve Kale’yi gördük.
Gezinin en güzel kısmı ise akşamları balık ve muhtelif leziz deniz ürünlerinden oluşan müthiş sofralardı. “Hamsi” adında ünlü bir balık restoranı varmış, gitmeden de bir kaç yerde okumuştum. Televizyonda bir yemek programında tanıtılınca popularitesi ve fiyatları da bir anda artmış tabi. İlk denememiz Hamsi oldu ama ilgisiz ve asık suratlı garsonlarını görünce arkamıza bakmadan kaçtık ve mekanımızı bulduk: “Mustafa’nın Yeri”. Yemeklerden de, hizmetlerden de, fiyatlardan da memnun kaldık. İki porsiyon dil balığı, güveçte kaşarlı karides, bir tabak kalamar, ortaya alınan salata, iki meşrubat için toplam 50 TL. ödedik.
İkinci gün otel değiştirerek kendine ait plajı da olan Sunshine Otel’e taşındık. Tavan arası şeklinde sevimli bir odada kaldık. Tavla oynanabilecek, tv seyredilebilecek, deniz kenarında oturabilecek masaları olması hoşumuza gitti.
Sevimli bir sahil kasabasıydı Akçakoca. Biz 2 günü doldurduk ama üçüncü gün fazla gelecekti. Ankaralılar illa az mesafe gidelim ama deniz de görelim diyorlarsa gidilebilir.
Ama Ankara’dan Akçakoca’ya gidenlerin dönerken sahibi Çerkes olan Düzce’deki Binef At Çiftliği’ne uğramalarını tavsiye ediyoruz. Yeşil, atlı, tavuklu, horozlu, kedili, köpekli ve huzurlu bir yer. Psı halive yeme imkanı da var. Malzemelerin tümünün ahşap olması çok hoş. Beğendiklerinizin çoğu aynı zamanda satılık. Biz de dayanamayıp bir kağnı tekerleği aldık. Binef’in sahibi Haluk Bey’le de tanışma şansı bulduk., yaşamına özenmedik de değil.
Yolculuğumuz 2,5 saat sürdü, öğlen gibi vardık Akçakoca’ya. Hemen otele eşyaları bırakıp kendimizi dışarı ataşım dedik ve öyle de yapmaya da mecbur kaldık. Çünkü otelimizdeki odamız, 4-5 metrekarelik, ancak yatakla bir de gardırobun sığdığı, hem küçüklüğü hem de karanlık ve basıklığıyla bizi kendine çağırmıyordu doğrusu. Otelin denize bakan balkonlu odaları da varmış, muhtemelen daha kalınası yerlerdi.
Akçakoca’da deniz dalgalı ve soğuktu. Kocamus 1 kere girdi, bense izlemeyi tercih ettim. Günü genelde koyları dolaşarak, deniz kenarındaki ufak kahvelerde çay içerek, yol kenarlarındaki tezgahlardan aldığımız mis gibi taze incirleri, armutları mideye indirerek geçirdik. Bir de Fakıllı Mağarası ve Kale’yi gördük.
Gezinin en güzel kısmı ise akşamları balık ve muhtelif leziz deniz ürünlerinden oluşan müthiş sofralardı. “Hamsi” adında ünlü bir balık restoranı varmış, gitmeden de bir kaç yerde okumuştum. Televizyonda bir yemek programında tanıtılınca popularitesi ve fiyatları da bir anda artmış tabi. İlk denememiz Hamsi oldu ama ilgisiz ve asık suratlı garsonlarını görünce arkamıza bakmadan kaçtık ve mekanımızı bulduk: “Mustafa’nın Yeri”. Yemeklerden de, hizmetlerden de, fiyatlardan da memnun kaldık. İki porsiyon dil balığı, güveçte kaşarlı karides, bir tabak kalamar, ortaya alınan salata, iki meşrubat için toplam 50 TL. ödedik.
İkinci gün otel değiştirerek kendine ait plajı da olan Sunshine Otel’e taşındık. Tavan arası şeklinde sevimli bir odada kaldık. Tavla oynanabilecek, tv seyredilebilecek, deniz kenarında oturabilecek masaları olması hoşumuza gitti.
Sevimli bir sahil kasabasıydı Akçakoca. Biz 2 günü doldurduk ama üçüncü gün fazla gelecekti. Ankaralılar illa az mesafe gidelim ama deniz de görelim diyorlarsa gidilebilir.
Ama Ankara’dan Akçakoca’ya gidenlerin dönerken sahibi Çerkes olan Düzce’deki Binef At Çiftliği’ne uğramalarını tavsiye ediyoruz. Yeşil, atlı, tavuklu, horozlu, kedili, köpekli ve huzurlu bir yer. Psı halive yeme imkanı da var. Malzemelerin tümünün ahşap olması çok hoş. Beğendiklerinizin çoğu aynı zamanda satılık. Biz de dayanamayıp bir kağnı tekerleği aldık. Binef’in sahibi Haluk Bey’le de tanışma şansı bulduk., yaşamına özenmedik de değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder