Şimdi 17 hafta 6 günlük göbeğim var, göbeğimin içinde de
küçük bir beyefendi. 17. haftaya oldukça rahat ulaştım aslında.
Hamileliğimin 2. ayında (ki zaten öğrendiğinizde 1 aylık
oluyor, bu hesabı ben de 2-3 yıl önce öğrenince çok şaşırmıştım) Trabzon’a
asker kardeşciğimin yanına gittim. Biletimi bebiş haberini almadan önce
almıştım, doktor da he deyince, "e Sümela Manastırı’na da çıkmayıveririm" diyip bastım gittim. Trabzon
bana ruhen çok iyi, fiziksel olarak biraz zorlayıcı geldi. Şehirde en uzun düzlük 3
metre olduğundan, yokuş inip çıkan dolmuşlar içimi hoplattıkça hoplattı ve mide
bulantısıyla orda tanıştım. Düz ovama Ankara’ma dönünce mide bulantıları da
bitiverdi çok şükür. İlk zamanlar sabahları hafif yoklayan bulantılarla ama hiç
kusmadan bugünlere ulaştım.
Geçen dönemdeki en büyük sıkıntım 2. ayın bitiminde 2 gün
süren çok şiddetli kasık sancıları oldu. Sancının verdiği sıkıntının daha
büyüğünü “acaba bir aksilik mi var” diye düşünürken yaşadım. Doktorumu aradım,
kanamam olmadıkça bunun normal olduğunu, vücudun olaya adapte olmaya
çalıştığını söyledi. Ağrının dayanılmaz olduğu noktada 1 tane Parol almak
zorunda kaldım, o da pek bi işe yaramadı ya neyse. Ama daha 2 aylık veledin
bana bunu yapabiliyor olması karşısında iman ettim denebilir.
Bir de bitmek tükenmek bilmez şişlik hissi hep benimleydi.
Gün içinde işyerinde rahat rahat tuvalete gidememekten gazlar birikti tabi, bi
de üstüne çalışmayan sindirim sistemi (nazikçe kabızlık) de binince ben
akşamları zor eder oldum. Ama Allah’ın bir lütfu olan daire başkanımın bana
mesai çıkışları konusunda sıkıntı çıkarmamasıyla, akşamları koştur koştur eve
gidip yarım saati bulan wc seanslarıyla biraz rahatlayarak geçirdim günleri.
Bu dönemde kafamın bozulduğu şeylerden biri ne zaman doktora
gitsem ve sorsam “ne yapmalı/yapmamalıyım, ne yemeli/yememeliyim?” diye genelde
hep “her şey serbest” şeklinde cevap almaktı. Bir tek bana sabahları 1 yumurta
ye, 1 bardak portakal suyu iç, yanında da ekmek arası peynir götür, işe gidince
de onu yedin mi tamamdır dedi doktorum. Ama bu insan için çok yeni bir dönem,
bilinmeyenlerle dolu ve doğal olarak insan bu dönemde biraz yönlendirme
bekliyor. En azından ben bekliyorum. Tabi bu durumda internet bir derya deniz olduğundan ben de kendime
oradan buradan okuyarak bir yol çizdim.
Ben hiçbir zaman çocuk delisi, evleneyim, çocuk yapayım
diye yanıp kavrulan biri olmadım. Gezmeyi tozmayı, kafama göre takılmayı daha çekici gördüm hep.
Çocuklarla da aram çok iyi sayılmazdı. Bir çocuğu en fazla 15 dakika
eğlendirebilirdim, sonra çocuk da ben de karşılıklı birbirimizden sıkılırdık.
Bir gün çocuğum olsun hep istedim ama bunu kendim ve yaşamak istediklerim
uğruna ertelemeyi yeğlemiştim hep. Alp’le evlendiğimizden bu yana üstümüze
gelen baskılara da ilk başlarda kızarken, sonraları umursamaz olmuştum. Ama
işte şimdi 3,5 aylık bir anne adayıyım ve hayatımdaki en mutlu dönemlerimden
birini geçiriyorum diyebilirim. İçimdeki hisler tarif edilemez. Artık olay benim
için önce karnımdaki bebiş, sonra ben halini aldı. Bana minik bir canı
lütfederek ben şanslı kullarından yaptığı için her gün Allah’ıma binlerce kez şükrediyorum.