Geldik 33. haftaya. Geçen hafta itibariyle kanuni olarak izinli olabilirdim aslında ama 5 haftayı doğumdan sonraya erteletme hakkımı kullandım, 28 Mayıs’a kadar işyerindeyim. Ondan sonra da, her an tetikte olmam gereken 3 haftam kalıyor zaten.
32. hafta itibariyle 1.650 gramı bebiş olmak üzere 6,5 kilo
fazladan taşıyorum üstümde. Olayı 10 kilo ile kapatmayı planlıyorum. Bu arada
Babystar’ın sayfasındaki “Hafta Hafta Hamilelik” takvimi hoşuma gidiyor. Birçok
sitede var bu tip şeyler ama benim yaşadıklarıma en uyanı burada anlatılanlar
oldu.
Olay genel itibariyle zorlaşsa da genele göre durumum iyi
sanırım. Hareket kabiliyetimin çoğu hala yerinde, eğilip bükülürken ve gece
uyku pozisyonu bulmakta sıkıntı var. Uyku için hamile uyku yastıklarına baktım
biraz ama bu kapitalist tuzaklara düşmemeye karar verip göbeğimin altına ince
bir yastık desteğiyle işi hallettim.
Bağırsakların çalışmama problemine de ananasla çözüm buldum, şiddetle
tavsiye olunur. Nefes darlığı, göğüste sıkışma ve sürekli tuvalete gitme
ihtiyacına henüz çözüm bulamadım, bulunacak gibi de durmuyor... J
İşyerine 15 dakika yürüyorum, öğlen de 15 dakika, dönüşte de
15 dakika derken her gün en az 45 dakika yürüyorum. Evde de sürekli hareket
halindeyim. Hafta sonları zaten genelde dışarda, sürekli hareket halindeyiz,
ayaklarıma kara sular inene kadar yürüyorum. Bunların faydasını görürüm umarım.
Kocamın dediğine göre hamilelik bana yaramış. Daha mutlu,
daha huzurlu bir insan olmuşum. Bu tespite çok sevindim aslında. Çünkü bir
süredir “hayat çok boş, bişeyler yapmak lazım” modunda, huzursuz huzursuz
dolaşıp sağa sola (genelde de kocama) çemkiriyordum. Bu duygum da şimdi yerini
“ay bi sürü şey var yapacak, acaba bundan sonra hiç vaktim olmayacak mı” paniğine
bıraktı. J
Geçen haftaki son doktor kontrolümde 23 Nisan tatilinde
İstanbul’a gidebilir miyim diye sordum doktoruma. Şöyle bir düşündü, “tamam git
ama artık daha fazla da bir yere kıpırdama, şimdi yollarda doğurmaya da gerek
yok” dedi. Ben olayın yaklaştığının bu kadar farkına varmamışım sanırım, böyle
bi sarsılıp kendime geldim, birden etraf grileşti, bağrış çağrış bir doğum
sahnesi belirdi gözümde. Korkmaya başladım artık sanırım.
Artık zamanın yaklaştığının ayırdına varınca, aldığımız
bebek mobilyalarını da getirip kursunlar bari dedik. Günlük oturduğumuz odamızı
feda ettik ve bebek odası yaptık. Alışveriş işini de yüzde 80 hallettik
sayılır. Mağazalar bebek için inanılmaz güzel eşyalarla dolu ama öyle deli deli
bi tüketim çılgınlığımız olmadı bizim. Puset, beşik gibi büyük parçaları sağdan
soldan arkadaşlarımız verdi zaten. Hediye gelen kıyafetler oldu. Biz de zorunlu
alınacaklar ve gözüme çok sevimli görünen kıyafetler dışında çok bir şey
almadık. Sonuçta “çocuk için alışveriş” olayı, evrensel kümede, sonu olmayan,
hayat boyu devam eden bir süreç. Baştan çok da abartmaya gerek yok gibi.
Kendimi tutabildiğim için kendimle gurur duyuyorum heheh…
Bir de geçen hafta sonu TOBB Hastanesi’nde “Bebek Bakımı”
eğitimi vardı, ona katıldım. Bebek nasıl tutulur, beslenir, uyutulur, yıkanır,
temizlenir… hepsini anlattılar. Konuya oldukça uzak biri olarak ağzım açık
dinledim bazı şeyleri. Anlatılanlar çok yararlı oldu, ayrıca anlatıcıları da
çok beğendim. Konularında çok iyiler gibi geldi bana. Bu eğitimler ücretsiz,
ayda bir düzenleniyor. İlla hastane müşterisi olmanıza gerek yok, web
sitesinden eğitimi takip edip, o gün orda olmanız yeterli oluyor. Anne
adaylarına tavsiye ederim. Sonrasında müşteri kazanmak için isteyenlere küçük
bir hastane turu da yaptırıyorlar. Unutmamak için yazacağım bir ara buraya.
Yani umarım.. :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder